
paylaşmak isterken buldum kendimi, birden..
"sen ey kendiyle yetinen" diye bangır bangır bağırırken, kendime ulaşmak içinmiş meğerse onca kıyamet.
aşka aşık olmak, aşkın insanda varoluşuna, onu insan yapışına tanıklık etmek "aşık" olmak değil "aşk" olmayı istemek..
bir yolun/yordamın insanı değil de insan olabilmek..
elimizden çoğu zaman insan olmaktan başka bir şeyin gelemeyeceği kadar edilgen olmaya zorlandığımızda bile gene sırf insan olduğumuzdan çırpınmak birşeyler yapabilmek için
ve yaşama güzellik uydurmaya çalışmadan yaşayabilmek..
"an"ları yaşayabilmek, sormaktan sorgulamaktan bir türlü yaşanamayan o "an"lar..
kontrol altında tutma çabası, incinip üzülmeme kaygısı, zamanın akıp gitmesi korkusu ile ket vurup başkalarının hikayeleri, şiirleri, "yaşanmışlıkları" olarak karşımıza çıkan bizim "favorimiz" olan anları yaşabilmek..
koşturuyordum, herşeyden ve herkesten önce kendim için ama sorgulamadan; belki de sorgulamaktan kaçarak..
yani daha doğrusu sorgumun sonuçlarının getirdiği/yüklediği sorumluluğu kaldıramamaktan "kaçarak "koşuyordum".
olmadı.. o sorumluluğu alabilmek için defalarca,saatlerce, gecelerce, haftalarca konuştum,kafamda.. ne dialoglar kurdum.
sonra?
vazgeçtim!
daha önce nasıl yaşıyorduysam öyle yaşayabilirdim
heralde
yaşardım
yani
yaşayamadım..
koştum,
evime,kapandım odama
uyudum,uyudum.. düşler gördüm.. düş ağrısı çektim..
uyanmak acı geldi. herkesin uyuduğu saatlerde durabiliyorum artık ayakta, iç rahatlığıyla.
okudum,yalnızlaşmanın enn güzel yolu olan raflar dolusu kitaplarıma "saldırdım"
ve bir baktım ki sahiplenir oldum masamı, sandalyemi,kitaplığımı, okuma ışığımı, saat tiktaklarını, odamı..
korktum
korkuyorum
daha ne kadar devam edebilir böyle..
daha ne kadar "şeyler" e sarılabilirim düşüp yuvarlanmamak için?
"sorumluluk"
sorunlu bir sorumlu olmak kadar acı vereni, anlaşılmamaya iteni, yok gelmiyor aklıma..
başka hayatlarla kesişecek diye hayatım ürküyorum..
kapatsam kendimi evlere kapatsam diyorum edip'le
kapatıyorum kendimi orada olmasa da düşlerimde yıkanmış bir deniz bulma umuduyla
ama o "çok sesli vuruşma"yı , anıları ev-im-de bol bol bulacağımı bilerek
kimi isteyerek, kimi "keşke"leyerek geçirdiğim anılarım..
bir gün doğarken - bu saatler yeni güne delalet- aydınlığın ilk ölümü olan bir dışa vurumla
ne diyeceğini pek de bilemeyerek, insanın sonsuzunu geçirerek zihinden
korkarak korkumla "ben yokum sırada" demek için
buradayım, bu evde
odada
oda-m-da
insan silüetli korkularımdan korktuğum için..
yüzleşmek için güç toplamaya çalışırken gittikçe cılızlaştığım için
ama yine de umudum kalabalık
nasıl olur ama değil mi?
insanım..
yordamı olmayan!
"sen ey kendiyle yetinen" diye bangır bangır bağırırken, kendime ulaşmak içinmiş meğerse onca kıyamet.
aşka aşık olmak, aşkın insanda varoluşuna, onu insan yapışına tanıklık etmek "aşık" olmak değil "aşk" olmayı istemek..
bir yolun/yordamın insanı değil de insan olabilmek..
elimizden çoğu zaman insan olmaktan başka bir şeyin gelemeyeceği kadar edilgen olmaya zorlandığımızda bile gene sırf insan olduğumuzdan çırpınmak birşeyler yapabilmek için
ve yaşama güzellik uydurmaya çalışmadan yaşayabilmek..
"an"ları yaşayabilmek, sormaktan sorgulamaktan bir türlü yaşanamayan o "an"lar..
kontrol altında tutma çabası, incinip üzülmeme kaygısı, zamanın akıp gitmesi korkusu ile ket vurup başkalarının hikayeleri, şiirleri, "yaşanmışlıkları" olarak karşımıza çıkan bizim "favorimiz" olan anları yaşabilmek..
koşturuyordum, herşeyden ve herkesten önce kendim için ama sorgulamadan; belki de sorgulamaktan kaçarak..
yani daha doğrusu sorgumun sonuçlarının getirdiği/yüklediği sorumluluğu kaldıramamaktan "kaçarak "koşuyordum".
olmadı.. o sorumluluğu alabilmek için defalarca,saatlerce, gecelerce, haftalarca konuştum,kafamda.. ne dialoglar kurdum.
sonra?
vazgeçtim!
daha önce nasıl yaşıyorduysam öyle yaşayabilirdim
heralde
yaşardım
yani
yaşayamadım..
koştum,
evime,kapandım odama
uyudum,uyudum.. düşler gördüm.. düş ağrısı çektim..
uyanmak acı geldi. herkesin uyuduğu saatlerde durabiliyorum artık ayakta, iç rahatlığıyla.
okudum,yalnızlaşmanın enn güzel yolu olan raflar dolusu kitaplarıma "saldırdım"
ve bir baktım ki sahiplenir oldum masamı, sandalyemi,kitaplığımı, okuma ışığımı, saat tiktaklarını, odamı..
korktum
korkuyorum
daha ne kadar devam edebilir böyle..
daha ne kadar "şeyler" e sarılabilirim düşüp yuvarlanmamak için?
"sorumluluk"
sorunlu bir sorumlu olmak kadar acı vereni, anlaşılmamaya iteni, yok gelmiyor aklıma..
başka hayatlarla kesişecek diye hayatım ürküyorum..
kapatsam kendimi evlere kapatsam diyorum edip'le
kapatıyorum kendimi orada olmasa da düşlerimde yıkanmış bir deniz bulma umuduyla
ama o "çok sesli vuruşma"yı , anıları ev-im-de bol bol bulacağımı bilerek
kimi isteyerek, kimi "keşke"leyerek geçirdiğim anılarım..
bir gün doğarken - bu saatler yeni güne delalet- aydınlığın ilk ölümü olan bir dışa vurumla
ne diyeceğini pek de bilemeyerek, insanın sonsuzunu geçirerek zihinden
korkarak korkumla "ben yokum sırada" demek için
buradayım, bu evde
odada
oda-m-da
insan silüetli korkularımdan korktuğum için..
yüzleşmek için güç toplamaya çalışırken gittikçe cılızlaştığım için
ama yine de umudum kalabalık
nasıl olur ama değil mi?
insanım..
yordamı olmayan!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder